Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Ayşe tatilde 6 Öğlen yemeğine geldim yemek dediğim bir dilim peynir ekmek. Pradip aşağıda, öyle bizim gibi "kızlar gelince dolaptan bir şeyler alsınlar, garipler" falan yok. Mutfak kapısı saat on da kilitleniyor. Dün epeyce bir tartıştılar, bu sabah ikisi de ıslak saçlarla sırıtarak geziyordu. Eşşek değiliz ya anladık! Neyse ,  Fidan bir macera yaşamadan gelme diye tembih etti. Oooo ne yakışıklılar olacak okulda dedi. Okulun ilk günü kantine girdim bom boş, sadece salonun ortasındaki masada bir yakışıklı gülesim geldi güldüm. Adam ona güldüğümü düşünerek güldü. Burada herkes birbirine gülüyor. Kaderim mi acaba? Bunun için mi dil dil diye tutturdum derken birileri geldi sınav yaptılar. Heyecandan dizlerim titredi. Lisede Mr Brown, Mrs Brown maceralarından anımsadıklarım gelmiyor aklıma. Kem küm ne dedim bilmem Beginner 4 part (acemi, dördüncü bölüm) diye bir kitap tutuşturdular elime. Sonra  yakışıklı, başka sınıfa düştü, yanında kısa saçlı lezbiyen tipli Alman
Resim
Ayşe tatilde 5 Bu sabah hava günlük güneşlik. Oh! içime atlet giymedim. Donum var, göynaaam yok. (çocukluğumdan alıntı, babam ben bir yaşındayken Almanya’ya gitmiş, bir yıl sonra döndüğünde “bak baba bu göynaam, bu donum, bu dikoltam “ diye göstermişim. Babam “kızım göynak değil gömlek, don değil kilot, dikolta değil kombinezon diyormuş. Ben yine başlıyormuşum, bu göynaam, bu donum, bu dikoltam. ) Şemsiyeyi üç defa çantama koydum çıkardım.   Devon, Agatha Chritie 1890 da burada doğmuş. 85 yaşında da ölmüş. Romanlarında anlattığı cinayetlerin işlendiği meşhur buharlı tren ile Dartmounth’a gittim. Bir ara yanımızdan geçen trene öyle dikkatli baktım ki sanki 16.50 treni romanında yanından geçen trende işlenen cinayeti görecekmişim gibi hissettim. Muhteşem güzellikte bir yer, Tekne ile bir koya geçtik, düzen dirlik bir başka. Ama balık pişiremiyorlar, o ne öyle, üzerinde fıstık soslar, peynir falan. Amerikan servislerde "yarın yiyeceğiniz balık denizde" yazıyordu, be

DEDEMİN MEKTUBU

Resim
Oğlum, Mektubunu aldım. Mektup yazacaktım, o gün posta yok cumaya gidecekmiş. O zamana kadar seni gelir diye bekledik maalesef sen de oralı bile olmadın. Şimdi ana ve babanın düşünce ve görüşleri ana ve babaya itaat edecek bir evladın bütün hayatı boyunca arkadaşlık edeceği eşi seçmekte göstereceği titizlik ve düşünceleri ve en böyük vebalı yüklendiklerini elbette takdirden aciz değilsin. Çünkü artık atini bırak istikbali biraz olsun görmen lazım gelen bir vazifen ve istikbalin hayat arkadaşı seçmek ve idrakli görüşlü hareket etmek çok doğru ve yerinde olan bir şeydir. Ne Muammer’in ve ne de benim laf ve sözlerimiz senin görüşlerine engel olamaz. Fakat uzun seneler ve hali hazır içinde bulunduğumuz zaman ve zemini sen o kadar idrak edemezsin. Gerek Letice, Kadriye, Kemal, Muharrem bunlar kısa görüşlü ve kısa düşünceli insanlardır. Burayı uzatmayayım şimdi asıl mevzuya dönelim. Hüseyin’in kızı, evet babası zengin olabilir, belki de sana yardım edebilir, fakat bir gün olurda ufa
Resim
Ayşe tatilde 4 Nerede kalmıştık ha! Öğle yemeğine eve geliyorum hem kantinde sıra uzun hem de paramı dikkatli harcamalıyım. Bir dilim karpuz almıştım. Burada böyle, öyle karpuzu kucaklayıp götürmek yok. Sokak aralarında domates, biber, patlıcaaan diyenler de. Zaten karpuz da sıcak suyla yıkanan keçeleşmiş kazaklar gibi. Bir de yoğurt açtım, üzerinde (greek style natural %0 FAT yazıyor. Şişmanlatmıyormuş ya 3 dilim ekmekle anca doydum!   Yoğurdumuza bile sahip çıkamayıp Yunanlılara kaptırmışız ya aferin bize. Türk kahvesinin yalnız içilemediğinin, kimseyi bulamayınca her on beş dakikada bir acıkıldığının, çikolatanın tedavi edici özelliğinin bir açıklaması vardır. Yağmur başladı Öğleden sonra kütüphaneye gittim. Muhteşem bir bina, geniş, ferah, düzenli. Bir kartım var pin koduyla bilgisayara girip ödev yapıyorum. Bir saat sonra ücretsiz süre dolunca devam edersem saati 1 pound. Genç kadınlar bebekleriyle geliyor, üç yaş öncesi için oyuncaklarla dolu bir bölüm var
Resim
  Ayşe tatilde 3 Sanki donacağım, anasını satayım gevurun memleketi ısınmıyor. Yağmur, kafayı bozmuş prostatlı gibi, bir akıyooo bi duruyoooo. Exeter Central’a gideceğim,( bknz Ekmelettin, ) Ne varmış merak ettim, hani sayın Gül ve sayın Ekmelettin burada okumuşlar ya. Neden sebeptir? Üşürüm diye çorap aradım, yanlış çiftleştirdiğim  çoraptan başka çorap kalmamış. Arkadaşım Emma, Meksikalılar bu gibi karışıklıkları günün uğuru sayarlar derdi. Ben de giydim. İçimde külotlu  çorap da var. Kim görecek botların içindekini. ( Biri beyaz biri gri.) Öğlen bir güneş bir güneş for square dayım (siz için meydan),  küçük bir meydan. Her köyde her kasabada mutlaka bir meydan var. Yeşil parklar, içinde heykelcikler, fıskiyeli havuzlar. Öğlen tatilinde takım elbiseli erkek, uçuşan etekli kadın memurlar geliyorlar. Çimlere oturup küçük kese kağıtlara  sarılmış yemeklerini yiyorlar. Giderken çöplerini mutlaka atıyorlar. Düşkün ve evsizler çöp tenekesi başında bekliyor onların at
Resim
Ayşe tatilde 2 Arkadaşlar şimdi okuldan geldim. Ögen yemeğini dışarıda yiyemiyorum çünkü günlük harcama limitimi geçemem. Odamda, plastik kahve makinamda su kaynatıp sallama bir çay ve sandviç ile geçiştiriyorum.  Böylece öğleden sonraki gezmelerimde bir dilim pasta ya da bir bardak bira lüksü yapıyorum. Bir yağmur bir güneş, şamar oğlanına döndüm. Sonra gidip sokaklarda kayboldum. Evlerin önündeki çiçekleri, boş sokakları fotoğrafladım. Burada yağmur emen asfaltlar var. Gerçekten anlamadım. Şaşır şakır yağan yağmurdan sonra bir saat geçmeden her yer kupkuru. Eyyy memlekete yol yapanlar bi gelip görün da… Martıların sesleri odamda, bembeyaz, Telaşlı bir sevinç kaplıyor içimi, Köpük köpük dalgalı ıslak bir sevinç... Dün öğleden sonra  Torquay'a gittim (turkey diye okunuyor) bir yıl önce bir dergide gördüğüm banka oturdum. Bir turizm dergisinde görmüştüm. O günlerde rahmetli babacığımdan küçük bir para kalmıştı. Yeter çalıştığım, keyfim için kullanacağım v

GEZİ MACERALARI

Resim
 Ayşe tatilde 1 Arkadaşlar biliyorsunuz Türkçeyi kotaramayınca İngilizceyi kotarayım dedim ve bu yaştan sonra kendimi bir dil okuluna attım. Üç yıl önceydi hem gezdim hem güldüm ama yalnız gülünmüyor ki! Düzeni, medeniyeti anlatmayacağım zaten siz biliyorsunuz, duyuyorsunuz. Güzel ülkem, kötü insanlar eline geçtikten sonra hepimizin morali bozuldu, Buradaki maceralarımı anlatayım da azıcık nefes alın, birlikte gülelim istedim. İlk gün uçağa gitmek için akşamdan transfer için ayarladığımız taksinin driver'ının(sürücü) sabah dörtte bir saat AK merkezin etrafında dolaşıp pelit pastanesi önünde beni bulamayıp son anda başka bir taksiyle uçağa yetişmemi nazara saydım. Neyse… Ev sahibim adam Pradip , Hintli, yemek şirketi var, evde yemek yapıyor, ayrıca bir müzik odası olduğunu şirketteki abladan öğrendiğimden ben de ona bir tane yerel çalgımız, kavalımızdan hediye getirmiştim. Cinsel bir anlam mı yüklediler anlamadım, adam eline almadı bile. Kadın, Julie iğne oyal
YETİŞ VE ERCAN             Sokaktan iki adam; sokakta yaşıyor, sokakla yaşıyor, sokaktan kazanıyorlar ekmek paralarını.  Ankara'nın bozkırında egzoz ve sigara dumanıyla karışmış kömür kokusunda mekan edinmişler Saman Pazarının köşe başlarını. Konuk olduk, Kurşunlu Caminin duvarından oluşan sığınaklarına. Sigara dumanından sararmış bıyıkları, kara gözleri, kırk yaş yorgunluğunu yumuşatmış Ercan. Yalancılığın, riyakârlığın, belleksizliğin cirit attığı bu ülkeyi incitmeden yaşamaya kararlı asker tıraşı uzamamış Yetiş. Sorular sorduk; kör gözle dolaşıp, görmeden geçtiğimiz, “bizden” ayrı düşündüğümüz ama “bizi biz yapan” ayrıntıların tuzu, biberleri olan Zurnacı Yetiş ve Davulcu Ercan'a: - Nasıl başlıyorsunuz bu mesleğe? Yetiş, -Çocukluğumuzdan abla; babadan oğula geçer çalgıcılık. Kırıkkale’nin Elmalı Köyündeniz. Dedelerimizden tarla, tapanımız yok. Okuyamadık çoğumuz. Keşke imkânımız olaydı da, okuyaydık. Ama birileri de bu işi yapmalı. Bilirsiniz törelerimiz